Oğuz Türklerinin Kınık boyundan olan Selçuk Bey’in torunu
Tuğrul Bey tarafından 1037 yılında kurulan Büyük Selçuklu İmparatorluğu gün
geçtikçe sınırlarını genişletiyor, Bizans’a (Doğu Roma) Çağrı Bey önderliğinde
seferler düzenliyordu.
1040 yılına gelindiğinde Büyük Selçuklu artık tam bağımsız
bir devlet olma yolunda son görevini tamamlayacaktı.
Dandanakan Savaşı:
Tarihler 1038 yılını gösterdiğinde Gazne hükümdarı Sultan
Mesud, bağımsızlığını ilan eden ve sürekli kendisine tehdit oluşturan Büyük Selçuklu
devletini tarihin tozlu sayfalarına süpürmek için zırhlı birliklerden oluşan
bir ordusuyla birlikte yola çıktı.
Sultan Mesud 1040 tarihinde Nişabur şehrine girdi. Fakat
Büyük Selçuklu devletine bağlı olan Türkmen obalar diğer Gazne şehirlerini
yağmaladıkları gibi Nişabur’u da yağmalamışlardı. Sultan Mesud askerlerinin
açlık sıkıntısını gidermek için her ne kadar çevre vilayetlerden yardım istese
de gelen erzaklar orduya yetmedi. Bundan dolayı Sultan Mesud Merv şehrine
yürümeye karar verdi.
Fakat Merv şehrine gidiş pekte kolay olmamıştı. Büyük
Selçuklu askerleri yolda vur kaç taktiği ile Gazne ordusuna zararlar veriyordu.
Bundan dolayı pek ilerleyemeyen Gazne ordusu savaş düzenine geçti.
Tarih yaprakları 1040 yılını gösterdiğinde Merv ile Serah
şehirleri arasında yer alan Dandanakan’da iki ordu çatışmaya başladı. Savaş
ilerlerken Gazne ordusu Dandanakan Kalesi’ne gitmeye çalışıyordu fakat
hücumları ile Büyük Selçuklu ordusu buna izin vermiyordu.
Bundan dolayı Gazne ordusu ancak öğle saatlerinde Dandanakan
Kalesi’ne ulaşabildi. Sultan Mesud kalede konaklama teklifini reddederek 5
fersah ilerideki vahaya giderek ordusunun su sıkıntısını gidermek istiyordu.
Fakat bu sırada işler pek yolunda gitmedi.
Kalede bulunan 375 saray görevlisi saf değiştirerek Büyük Selçuklu
tarafına geçti. Bunu gören Gazne ordusunun morali iyice bozuldu ve Büyük
Selçuklu ordusu bu bitkin ve moralsiz olan Gazne ordusuna son bir hücuma
kalkarak yenilgiye uğrattı.
Savaş toplam üç gün sürmüş, savaşın sonucunda Gazne sultanı
Mesud yüz süvarisi ile birlikte Gürcistan’a kaçmıştı. Savaştan bir ay sonra
tekrar Gazne şehrine dönen Mesud tüm mal varlığını ve hazinelerini alarak Lahor
kentine gitmek üzere yola çıktı. Fakat yolda askerleri Mesud’u esir alarak onu
Gri hapishanesine götürdüler. 1041 yılında Gri hapishanesinde yeğeni tarafından
Mesud öldürüldü.
Kazanılan bu zaferden sonra Büyük Selçuklu ise
bağımsızlığını ve resmen kuruluşunu ilan etti. Selçuklu beyleri Tuğrul Bey’i
Horasan emiri ilan ettiler.
Doğusunda büyüyen böyle bir devlet bulunan Bizans ise kendi
iç meseleleri ile uğraşıyordu. Romanos Diogenis (Romen Diyojen) adlı bir
komutan, kral Dukas’ın çocuklarının tahta çıkmaması için darbe yapmaya çalışmış
darbede başarısız olunca zindana atılmış ve hakkında idam kararı verilmişti.
Kral Dukas’ın ölümünden sonra tahta eşi İmparatoriçe Eudokia
geçmiş fakat devleti yönetmekte zorluk çekmişti. Eudokia, Romen Diyojen’in ne
kadar başarılı bir komutan olduğunu biliyordu. Bu yüzden onu zindandan çıkarıp
kendisiyle evlenecekti.
Zindanda idam gününü bekleyen Romen Diyojen bir anda
imparatoriçenin kocası olmuş ve Bizans tahtına geçmişti.
İlk işi doğu sınırlarında yer alan Türkleri topraklarından
çıkartmak olan Diyojen bunun için hazırlıklara başlamış ve sınırlarında yer
alan Türklerin bulunduğu bölgeleri yakıp, yağmalamaya başlamıştı.
Büyük Selçuklu da ise Sultan Tuğrul’un vefatından sonra 1064
yılında yeğeni Alparslan tahta geçmişti. Babası Çağrı Bey’in Anadolu
topraklarına yaptıkları akınları bilen ve Anadolu topraklarının ne kadar önemli
olduğunun farkında olan Sultan Alparslan Anadolu’da hakimiyet kurmak istiyordu.
Fakat bu büyük seferden önce kendisini ordusuna karşı
kanıtlaması gerekiyordu. Bunun için kendisine isyan eden Gürcülerin üzerine
yürüme kararı aldı.
1064 yılında Sultan Alparslan Gürcistan’a doğru sefere
çıktı. Fakat Büyük Selçuklu beyleri ve ordu komutanları Alparslan’ın yeni
sultan olmasından kaynaklı sefere çıkma konusunda kararsız kalmışlardı. Hatta
bu sefer halkın dilinde bir türküye bile dönüşmüştü:
Sefer düştü Gürcistan’a
Bizim ile gelen gelsin
Mert gelsin namert gelmesin
Kanlı çaydan içen gelsin…
Lakin kararında azimli olan Sultan Alparslan Gürcistan’a
sefere çıktı. Bu sefer sırasında Büyük Selçuklu atlıları Orta Çoruh boylarına
kadar ulaştılar. Sultan Alparslan Gürcülere diz çöktürüp muzaffer bir şekilde
tekrardan sarayına döndü.
Bu zafer sonunda beyleri ve ordu komutanları Sultan
Alparslan’a tam bir şekilde bağlandı. Artık Sultan Alparslan Anadolu seferi
için gereken gücü de arkasına almıştı.
Tarih yaprakları 1068 yılını gösterdiğinde Romen Diyojen Doğu
sınırlarını korumak için 200.000 kişilik ordusu ile birlikte İstanbul’dan yola
çıktı.
Sultan Alparslan, Diyojen’in sefere çıktığı haberini alınca
ordusu ile birlikte başkentleri Rey şehrinden yola çıktı. Fakat yolda Mısır
coğrafyasında bulunan Fatımi devletinin azgınlık yaptığını ve kendisine karşı
bir ordu hazırladığı haberini alan Alparslan ordusunu ikiye bölmek zorunda
kalmıştı.
Yanına 4.000 kişi alan Sultan Alparslan ordusunun geri
kalanını Mısır’a Fatımilerin üzerine göndermişti.
Romen Diyojen ordu yönetimini çok iyi biliyordu. Orduda
kendisine herhangi bir komutanın karşı gelmesinin büyük sonuçlar doğuracağını
da çok iyi biliyordu. Bu yüzden ordusunda kendisine bağlı olmayan ve her an
isyan etmeye hazır olan komutanları orduları ile birlikte terhis etti. Bundan
dolayı piyade sayısı yaklaşık 100.000 olarak kaldı.
Sultan Alparslan ise 4.000 kişi ile birlikte Diyojen’e doğru
ilerliyordu. Yolda akıncıları da ordusuna katılmıştı. Böylece Büyük Selçuklu
ordusunun sayısı yaklaşık 50.000’e ulaşmıştı.
100.000 kişilik dev bir ordunun kendilerine doğru geldiği
haberini alan Sultan Alparslan’ın veziri bu haberi Alparslan’a iletmek için
yanına gitti ve şöyle dedi:
-Sultanım! 100.000 kişilik Bizans ordusu bize doğru
yaklaşmakta.
Sultan Alparslan ise duruşunu hiç bozmadan vezire şöyle
cevap verdi:
-Vezir! Merak etme, bizde onlara yaklaşmaktayız.
İşte bu cesur Sultan Alparslan ve akıncıları yolda
karşılaştıkları Bizans birliklerine akınlar düzenleyerek onları yıpratıyordu.
Karşılaşmanın ilk günü iki ordu bekleştiler. Sonunda Romen
Diyojen ordusunu çekme kararı aldı. Çekilme sırasında Sultan Alparslan okçu
süvarileri ile birlikte Bizans ordusunu ok yağmuruna tutmaya başladı. Gece boyu
ok yağmuru devam etti.
Gece Türk ırkına mensup olan ve Bizans’ta paralı askerlik
yapan Peçenek ve Kıpçak Türkleri gündüz gördükleri Selçuklu Türklerinden
etkilenmişlerdi ve saf değiştirme kararı almışlardı.
Ve artık savaş vaktiydi...
Malazgirt Meydan Muharebesi
Yer Malazgirt Ovası. Tarih yaprakları 1071 yılını
(h.463/464) gösteriyordu. Sultan Alparslan büyük zafer için Müslümanların
kutsal günü cuma gününü seçmişti. Savaş meydanına adı gibi arslan olan bir
yiğit, beyaz kaftanı ile çıkmıştı. Bu kaftan, kefeni temsil ediyordu. Ölümden
korkmadığını ordusuna ve düşmanlarına göstermek isteyen Sultan Alparslan “İşte
kefenim üzerimdedir” diyordu.
Sultan Alparslan beyaz kaftanı ve gürzü ile birlikte
ordusunun karşısına çıktı ve şu tarihi konuşmayı yaptı:
“Biz ne kadar az olursak olalım, onlar (Bizans) ne kadar
çok olurlarsa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua
ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur,
gayeme ulaşırım; ya da şehid olarak Cennet’e giderim. Sizlerden benim peşimden
gelmek isteyenler beni takip etsinler. Ayrılmayı tercih edenler de ayrılsınlar.
Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zira, bugün ben de ancak
sizlerden biriyim, sizlerle birlikte savaşan gaziyim. Beni takip edenler ve
canlarını Yüce Allah’a adayanlardan şehid olanlar Cennet’e, sağ kalanlar ise
ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahirette ateş; dünyada da alçaklık
beklemektedir.”
Konuşmasını bitiren Alparslan atını düşmana doğru sürmeye
başladı, peşinden süvarileri de kendisini takip ediyordu. Bizans’ın ön
kuvvetleri ile çarpışan Sultan Alparslan bir anda geri çekilmeye başladı.
Romen Diyojen, Sultan Alparslan’ın korktuğunu ve geri
çekildiğini düşünerek bütün ordusunu Sultan Alparslan’ın peşinden gönderdi.
Artık zafer Bizans ordusu için kesindi.
Derken bir anda Sultan Alparslan durdu ve Bizans ordusuna döndü.
Ovanın iki yanına saklanmış Büyük Selçuklu okçu süvarileri bir anda Bizans
ordusunun etrafını çevirmeye başladı.
Bu Türklerde bir savaş geleneğiydi. Adına kurt kapanı, hilal
veya turan taktiği de denirdi.
Bizans ordusu bir yem gibi Büyük Selçuklu ordusunun
ortasında kaldı. Fakat öğle vakti esen tozlu rüzgâr Büyük Selçuklu ordusunun
işini zorluyordu. Bu fırsatı değerlendiren Diyojen ordusunu etrafında toplamaya
başladı.
Sultan Alparslan ve ordusu Allah’a rüzgârı tersine çevirmesi
için dua etmeye başladı ve Allah’ın yardımıyla rüzgâr tersine döndü. İki ordu
tekrar savaş düzeni aldı.
Fakat daha Sultan Alparslan’ın planı bitmemişti. Bir anda
Bizans ordusunda yer alan Peçenek ve Kıpçak Türk süvarileri, Selçuklu saflarına
geçti. Diyojen ve ordusu bu manzara karşısında şok geçirdi ve moralleri yerle
bir oldu.
Artık Sultan Alparslan son darbeyi vurmak için hücuma
kalktı. Hücum sonucunda Bizans ordusu mağlup oldu kesin zafer Büyük Selçuklunun
idi.
Savaş sonucunda Romen Diyojen esir alınmış, her ne kadar
kötülük etse de Sultan Alparslan tarafından bağışlanmıştı. Geri İstanbul’a
dönen Diyojen askerleri tarafından esir alınmış ve bir kalede gözlerine mil
çekilerek ölüme terk edilmişti.
Artık Büyük Selçuklu İmparatorluğu için yeni bir dönem
başlıyordu, Anadolu dönemi…
Efsanevi Savaşlarda haftaya pazar günü yine aynı yerde farklı bir savaşta görüşmek üzere...
Selametle; Emre Karakaya
Her hafta Efsanevi Savaşlardan düzenli haberdar olmak için lütfen formu doldurunuz --> FORM <--